Belki bir kuşak demektir Ferenc Puşkas. Futbolun “endüstriyelleşmediği” günlerde, dünyanın belli bir coğrafyasında umudun adı olmuştu. 1927 yılında Budapeşte’de dünyaya geldi. Babasının da futbolla sıkı fıkı olmasından kelli daha koşmaya başlamadan topa vurmaya başlamıştı. Söylemeye gerek yok, o meşhur sol ayağıyla.
Puşkas ailesinin anılarına dalmamalı lakin sokaklarda herkesi peşine takip gollerini sıralayan ufaklık, kapı komşusunu da oynadığı takımlara aldırıyordu. O komşu daha sonra millî, ardından milletvekili olacaktı. Milletvekili Bozsik, belki de vekilliğini komşusuna borçluydu. Biraz kaprisliydi lakin meşin yuvarlakla yapabildiklerini kimsecikler yapamıyordu. Onbeşinde büyüklerle oynamaya başlamıştı. Aslında büyüklerle oynuyordu bizim solak. Kispest’in yıldızı kaprisleriyle bir hocasına yol verilmesini sağlarken, aslında Benfica’nın kaderini değiştirmişti. Evet, papaz olduğu Bela Guttmann, yoluna devam edip berberde varlığından haberdar olduğu bir Mozambikli kara inci ile benim derken, Benfica’ya iki Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası kazandıracaktı. Altın Kafa Sandor Kocsis ile Puşkas’ın hocası, sonradan da Eusebio’nun hocası olacaktı. Yıldızıyla kavga etmese, Benfica havasını mı alırdı acaba?
Macaristan’daki siyasî gelişmeleri müteakip yaratılan ordunun takımı Honved, bir bir başarılara koşarken, Macarların da önlemez yükselişi başlamıştı. Ne de olsa solak çocuk ve şürekâsı tek bir takımda toplanmışlar ve günde çift idmana başlamışlardı. Yavaş yavaş efsaneleşen o kadronun gözbebeği olan solak 1953’de Wembley’de sahne alıp İngilizleri gözyaşına boğduğunda, bütün dünya onun alamet-i farikası olan sol ayağını tanımıştı. O sol ki Budapeşte sokaklarında çocukken yaptığı aynı numarayı tekrarlamış ve topuğuyla futbolun beşiğini avlamıştı.
1954 İsviçre Dünya Kupası Puşkas ve şürekâsının finale kadar şovuna sahne olurken finalde gerçekleşenler inanan inanmayan herkesi bir Tanrının varlığına inanmasına neden olmuştu. Almanlar zaferlerinin ellinci yılında çektikleri bir belgeselde “O”nun varlığına değil de dopinge işaret etmişler ama yine de bu dosyayı tam aralamaktansa susmayı tercih etmişlerdi. Doping ya da mucize Macarlar kaybederken Almanlar gülmüştü. Puşkas ve arkadaşları 1952 Helsinki Olimpiyat altınının yanına bir dünya kupası ekleyememiş ve dünyanın belli bir coğrafyasında hüznün yaşanmasına vesile olmuşlardı. Bugün hayatta olan kalecileri Grosics ise bir süre sorgulanmaktan kurtulamamıştı zira ihale ona kalmıştı.
Bern’de nihayete eren 32 maçlık seriden sonra tekrar yenilmez armadaya bürünen Macaristan ikinci hüznünü de 1956’da İstanbul’da yasamıştı. İkinci serisi de 18 maç sonra Mithatpaşa Stadı’nda biten Macaristan bir kaç ay sonra bir karanlığa sürüklenirken, biz yıllarca tek bir maçı anlattık, ne de olsa, futbol tarihimizin o güne kadarki en büyük zaferi kazanılmıştı.
Macaristan 1956 sonbaharında ayaklanırken, ordunun biricik takımı Honved, Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nda İspanya’da Athletic Bilbao’nun karşısında yerini almıştı. Rövanş Sovyet tanklarının cirit attığı Budapeşte’de oynanamadı. Brüksel’de Bask’lar gülerken bazı Macarlar evlerine dönerken, kimileri İspanya’nın yolunu tutmuşlardı. 31 yaşında ve ziyadesiyle toplu olan Puşkas evine dönmektense iç güveysi kontenjanından Real Madrid’e transfer olmuştu. Honved’den eski dostu Emil Östreicher’ın Madrid’deki görevi sayesinde kendisini isteyen İtalyan devleri Milan ve Juventus’a hayır deyip bütün tepkilere rağmen Real’e imza atmıştı. Zaman, onu kulübe kazandıranları haklı çıkarırken attığı goller ve pasları yaşını ve kilosunu kolayca unutturmuştu.
Alfredo di Stefano ile ortaklığı bugün bile anlatılıyor. Hampden Park’taki 1960 yılının Şampiyon Kulüpler Kupası finali, ruh ikizlerinin başyapıtına sahne olmuştu. Macar yıldız dört tane atarken, Di Stefano üçte kalmıştı. O maçı izleyenlerden bugün spor tarihçilerinin bile olduğunu eklemek gerek. Futbola gönül vermiş herkesin sahada seyretmekten duyduğu hazzı kelimelere sığdırmakta zorlandığı solak yıldız kimilerine göre sadece kullandığı sol ayağı sayesinde dünyanın gelmiş geçmiş en iyi üçüncü futbolcusu. Ne de olsa o kariyerinde sağ pabucunu eskitmedi ve taramayı hiç bir zaman ihmal etmediği saçlarını bozmadı.
Antrenörlük yaşamında Olimpiyat halkasını tamamlamayı başararak ayrıca tarihe geçen isim bir kuşağın idolü olarak yaşamaya devam edecek. Belirli bir yaşın üzerindekilere sorun, mutlaka onlar da Mithatpaşa’da yerlerini almışlardır bundan elli sene evvel ve o solak yıldızı sahada görme onuruna kavuşmuşlardır. Akşam bir yerlerde sol ayağıyla top sektirirse şaşırmayın, eminim kendinden ödün vermeyip yukardakileri delirtmeye devam edecektir; huylu huyundan vazgeçmez.